Ve anne baba ilişkilerimiz…
Bu mesleğe başladığımdan beri en çok kullandığım kalıp olabilir bu.
Son derece mühim bir konudur. Psikolojimizin hemen hemen tüm alt tabanını oluşturur. Hatta üstünün de bir kısmını.
Anne baba, doğduğumuz aile seçebildiğimiz bir şey değil. Bizi büyüten kimselerin davranış örüntülerini almamamız, yansıtmamamız imkansız gibi bir şey. İstenmedik bir örüntü taşıyıp bir uzmana başvurduğumuzda çözümü de arayacağı ilk yer ‘anne baba ilişkileri’dir. Özellikle benim gibi bütüncül psikoterapistlerin özellikle incelediği kısımlardan biridir.
Düşünsenize çocukluğumuz boyunca bize nasıl davrandığımızı anlatıyorlar, yönergeler veriyorlar ‘onu yap bunu yapma.’ Bazen şiddet görüyoruz, bazen alan bırakılmıyor, bazen ise hiç bir davranışımız görülmüyor, ayna tutulmuyor. Her anne babanın farklı yapıları var. Bazıları ise aşırı ilgi ve titizlikle üstüne düşüyor çocuğunun. Tüm bunların hepsinin gereğinden fazlası bugün rahatsız olduğumuz o davranış örüntülerimize sebep teşkil edebiliyor.
Ve sonra…
Sonrası yeniden doğum. Kendi kendimizi doğurduğumuz terapi süreci. Belki bir psikiyatristin de eşlik ettiği ruhsal süreçler…
Çok çok çok önemli, sevgili anne babalar çocuğunuza nasıl davrandığınız, onun yaşamı boyunca yanında taşıdığı ‘kendisinin psikolojisi’ demek. Tertemiz bir sayfayı gelişi güzel karalamayın, artık fazla fazla eğitici kitaplar var. Bazıları hatta abartabiliyor. Olsun oralardan dahi olsa ne öğrensek kârdır.
Bir seminerimde bir veli ‘kitaplar bir işe yaramıyor’ demiş idi. İşte böyle durumlarda kendi patalojik yapılanmamızın sağlıklı bir tabana oturtulması için öncelikle kendi psikoterapi süreçlerimizden geçmeliyiz. Ben böyle düşünüyorum, bunda epey fayda gördüm… Kendi sürecimde de terapinin faydasını fazla fazla gördüm ve görüyorum… ?
.
.
.
.
Uzm. Psikolojik Danışman/ Klinik Psikolog/ Psikoterapist Songül Çavdar
Siz de fikrinizi belirtin