Öfke…
Yazdım yazdım bitmedi. Bitiremedim. Kendi içimdeki öfke bitmedi ki, kelimelerimde sussun…
İki tür öfkeden bahsedebilirim.
Sağlıklı ve sağlıksız öfke…
Sağlıklı öfke; işlerimizi halledebilmemiz, hakkımızı yedirmemiz için gerekli olan temel duygulardan bi tanesi. Hiç olmadığını düşünemiyorum, ‘vur ağzına al lokmasını’ olayına dönüşürdü durumlarımız; eğer sağlıklı öfkemiz olmasaydı.
Sağlıksız öfke ise; bizi yakıp kavuran, içimizi köpürten, bir türlü dinginleyemediğimiz, zincirinden kaçan, herkese de zarar veren o öfke.
İnsanların ‘at artık öfkeni’ dediği tür…
‘Atalım atmasına da, bende dur diyemiyorum ki’ dediğinizi duyuyorum.
Bir de ‘ ben neden öfkelenmeyeyim ki, öyleyse siz düzelin’ dediğinizi…
Haklısınız.
Biriktire biriktire küplerden taşan öfkenizin bir sebebi, doluluğu var. Birileri sebep oldu, hem de çocukluğunuzdan beri… Ne deseniz haklısınız..
Ama her yaptığınız haklı ve hak değil.
Ben işte öfkeyi dönüştürmeyi öğrendim, bu da üçüncü tür öfke olsun…
Biliyorum ki sustuklarım, anlaşılmadıklarım patlıyor… Yenen haklarım, hakkıyla sevilmeyen çocuk yanım patlıyor. Şimdi artık susmuyorum, şimdi artık anlatabileceğim insanları seçebiliyorum, şimdi artık o küçük çocuk değilim… O nedenle öfkemi dönüştürdüm. Bu artık onların ve geçmişin meselesi değil. Bugünün meselesi, benim meselem!
Çok fazla baş edemeyince kum torbası pataklıyorum o ayrı:)
Ama artık anladım onlarr başkaa ben başkaaa…
Bugünden sonra öfkenin beni geri götürmesine değil, azimle ileriye aydınlık götürmesine uğraşacağım…
Bugün ki telkinleriniz hayırlı olsun, hayrını görün❤️

Uzm. Psikolojik Danışman/ Klinik Psikolog/ Psikoterapist Songül Çavdar